Miraç
Dursun Ali Erzincanlı
6:40Hatıranın cihanı bir daha velveleye verişiyle seni düşünüyor Daha binlercesine muntazır gözler olarak Lütfunu diliyor ve dileniyoruz Ey ak alınlı, açık yüzlü, serverler serveri Bilsen, gündüzlerin bulandığı Gecelerin karardığı şu günlerde Âleme abıhayat getiren mücessem hikmet ağzının varına ne kadar muhtacız Eğer canı dudağına gelmişlere bir nazar ediversen Rengi solmuşlara, yolda kalmışlara hayat olacak bakışın Semamızda hayta kuşları uçuracak Ey adına güneşin kemerine mercan dizilen serfiraz Devran kurulduğu günden beri senin bir bestecin Ve şu dönüp duran küçük yuvarlak Edeple sana ninni söyleyen Ve her nağmesinde bin bülbül ahı gizli bir dayen Mülk denen muamma senin dilin Melekût o sadeften içre gönlündür Dilini aç, yeniden inciler saçılsın Kapındaki dilencilere mutluluk gelsin Şu bizim gecenin kıvırcık saçlarını sen tara Gönlümüzde asude bir şafak şeması yak Ve krallara taç giydiren o elinle İkiye ayırdığın Ay'ın hilal olmuş bir parçasını Taç diye başımıza koy Bu yoksullara sultanlık bağışla Sen firuze kubbeler üzerinde elden ele gezen bir gülsün Ama şanına seza hürmeti gösteremedik Sen de bu asrın bilmemişlerine, görmemişlerine kırılma Kurtuluş sabahı senin zülfünün teline takılmıştır Gönlümüze doğ Sultan olduğunu bir daha içimize duyuruver Ey Medine varlığına bir peçe ravza Sen bir yere, bir zamana mahsus olamazsın Her yerde, her zaman Herkesin gönlünde tek varlık incisi sensin Artık varlığına gül Güller açılıp âlem bir hoş olsun Gamzende çiçekler açtıkça açsın Ve saba rüzgârı uğradığı her yerde o kokuyu sürünsün, gezsin Köyüne uğramadığımızı yüzümüze vurma Eğer sıkılmasaydık Kusurlarımızın ağırlığını omuzlarımızda duymasaydık Ve şu kayıtlardan, bentlerden kurtulsaydık Bir ahla huzurunu velveleye verip Gelmişe yeni bir aşk erkânı öğretirdik Senin köyünün bir avuç çakılı cihanlara bedeldir Toprağını göze sürme yapma, bin sultanlıktan yeğdir Bütün kusurlarımıza rağmen Diktiğin işaretlerin dibinde Tavafta, Arafat'ta, Müzdelife'de, Mina'da Ve sonra günahlardan arınmışlara karışarak Yeşil parmağıyla mübarek ruhuna işaret eden Temiz kubbenin altında El etek açanlarla hayalen huzuruna geliyor Ve sıkıla sıkıla İçimizde keşfedilmemiş dertleri yine sana açıyoruz Sevmeyen gönüllerimizi, ehramlaşan benliğimizi Cehennem gibi öfkemizi Affetmeyi unuttuğumuzu İçimize yabancı kalışımızı, şefkat cemaline arz ediyoruz "Emrolunduğu şeylerin onda birini yaparsa kurtulur" diye Ferman ettiğin bir yığın mücrim olarak Vaadini kalkan yaparak Büyük ümitlerle Kavuşma yerine mahrem olmak için çırpınıyoruz Ey şanı yüce Nebi Atının yularını şu günahkâr ellere ver Senin seyisin ve nöbettarın olarak Şu bâkir ülkenin bütün bağ ve bostanını sana gezdirelim Nefesin abıhayat olsun bu çöle Gökten yıldızları indirip atının ayaklarının altına serelim Yok, eğer istersen saç ve sakalımızla geçtiğin yerleri süpürüp Varlığımızı yoluna kaldırım taşları gibi dökelim Yeter ki nefeslere hayat veren nefesini Omuzlarımızda duyalım