Miraç
Dursun Ali Erzincanlı
6:40"Menâhâ"dan geçiyorduk, ikindi olmuştu Çıkınca karşıma sevgilimin yeşil yurdu Gözüm karardı, atıldım çekici kucağına Yarıp cemaati düştüm direklerin dibine Sonunda bir yere, fakat, gömünce varlığımı Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir titreme koptu ruhumdan Ki varlığımdaki her zerre ayrı ayrı ürperdi Önümde Allah sevgisi ve saygısıyla titrerdi Yer yer kabaran rengarenk saflarıyla Donmuş gölgeler halinde bir sessiz dünya Evet, o koskoca âlem Tunuslu, Afganlı Transvallı, Buharalı, Çinli, Sudanlı Habeşli, Hiveli, Kaşgarlı, Yerli, Hersekli Serendib'in, Cava'nın, Mağrib'in bütün şekli Kısaca attığı kollar, batı tarafından Cihan cihan dolaşıp doğunun son noktasına giden O asil ailenin sayısız evlatları Huzur içinde bırakmış bu mahşer âbâdı Ne manzaraydı Allah'ım o sessiz karmaşa Ki seyrederken ansızın vecde geldi ruh ve melekler âlemi Coşup beşi bir yerden yanık minarelerin Huda'yı bağrına basmış yığın yığın insanın Gömülmüş olduğu okyanusu dalgalandırdı Deminki mahşeri inletti, sûru andırdı Birinci eşhedü en la ilahe illallah Seslenişiyle dönerken gökyüzüne doğru yüzler Peygamberin tertemiz kabrinin de aynı kabulü Derinden gelen sesler ile ladığı duyuldu Yüzler o sesleri yankılayan yere dönmüştü şimdi Artık çevreye hakim olan onun sesleriydi İkinci şehadet dalgasıyla aynı uzun yankı Allah'ın birliğini yerden için için ilan etti Üçüncü defa yapılan şehadetle birlikte sardı mesafeleri Muhammed'in sonsuzlukta karar kılan hatırası Nasıl bir uğultuydu o hatıranın peşinden dalgalanan Nasıl uyanmadi bilmem ki uykudan cânan Çevresi bunca zamandır ki inliyor az mı Kıyametin kopmasına kadar yoksa hiç uyanmaz mı Nasil sığar ki Allah'ım hayale, akla Şu cananın yattığı yeri kucaklayan demir kafes Yerinden oynamayan dağ kadar vücudunda Bütün bu coşkuyu, ürpermeleri duysun da O ezeli sevgili hassas ve nazik ruhu ile Uyanmasın koca bir mahşerin iniltisiyle Henüz dua ediyordum ki,ya Rasulallah Sesi kükreyerek kanatlanmış bir siyah hayal Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere Süzüldü uçtaki babüs selam önünde yere Korkunç haykırışı hâlâ fezada çınlardı Ki yeniden yükselip yardı geçti uzaklıkları Düşünce peygamber kabrinin ayaklarına Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına Dikildi sevgilinin kabri önünde kendinden geçerek İnleyerek diyordu ki Ey nebi şu halime bak Nasıl ki gün kızınca bağrı yanar çölün Benim de ruhumu yaktıkça yaktı ayrılığın Temiz ocağına can atmak istedim durdum Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar Tahammül ne kadar uzasa da onun da bir sonu var Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak Önümde durmadı artık, ne ev bark, ne ocak Yıkıldı hepsi ben açtım sudan ülkesini Üç ay Mekke diyip çiğnedim çölü Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada Yetişmeseydin eğer ya Muhammed imdada Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin İradem iradene boyun eğdiği günden beri Bana yollarda bir an bile durmak haram oldu Yaratılışın bütün ihtişamlı eseriyle dertleştim Gecelere derdimi döktüm, dağları söylettim Aylarca yanıp tutuşmaktan yummadım gözümü Yıldızlara sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü Ayrılık eziyetine katlandım elli üç senedir Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir Beş altı sineye ayrılık acısıyla bırakarak Sana gelen yüreklere Mahrumiyet mi Yoksa merhamet mi gerek Demirden örtünü kaldır temiz mezarından Bu hasta ruhumu artık ayırma toprağından Nedir o meşale Nurun mu ya resulallah